2005’te lisede öğrenciyken yeni bir kavram duyduk: Yapılandırmacı Eğitim. Hocalarımız hizmet içi eğitime gitmiş ve bu yeni eğitsel anlayışın sunulduğu seminerlere katılıp geri dönmüşlerdi. Tabi sınıf ortamında değişen hiçbir şey olmamıştı. Ne ileri ne geri. Tabi o dönem değişimin, kavramın ve olması gerekenin ne olduğuna dair bir fikrin oluşamaz çünkü daha öğrencisin. Öyle ya; öğretmenin, idarecinin ve kısacası tüm yürütücülerin yürütmesi gereken bir süreçti. Biz öğrenciler ise bunun sonucunu görecek ve eğitsel süreçlerde bunu yaşamaya başlayacaktık. Olmadı. Lise bitti. Kavram yürürlüğü giremedi bizim için. Sonrasında da yürürlüğe girmemiş gibiydi. Zira sonuçlar sürecin sonucuydu yine.Ve hala girmemiş. Bu sefer gibi değil. Girmedi… Kısa bir süre sonra üniversite eğitimi başladı. İşin mutfağı, merakı, emeği, teorisi olan yer (uygulaması maalesef az). Yapılandırmacılık kavramı adım attığın her yerde vardı. Ancak sadece teorisi. Uygulamaya dönüklüğü göreve başlamadaki zamana bırakılmış. Oysaki şu bilinmelidir ki öğretmenlik/eğitimcilik teorinin uygulamadan öğrenildiği bir alandır. Ya da olmalıdır.
Yap, düşün, yorumla, eleştir, yeniden üret, uygula, taşın, sorgula ve eğitsel bir donanım edin. Olması gereken fakülte yaşamı böyle olma-lıydı. Ancak hepimizin malumu: Tıka basa doldurulan slaytlar, ezber sınavlar, gereksiz uğraştırışlar, sığ anlatımlar, köhne fikirler, ölçme ve değerlendirmenin yerlerde süründüğü anlar vs vs… Maalesef durum bu ve işin daha da korkuncu eğitim fakültesi öğrencisinin böyle bir kültürlenme ortamında yetişmesi ve göreve başladığında daha çiçeği burnundayken bile “böyle gördüm, böyle devam ederim”idir ve bunu yaparken de bunun böyle olması gerektiği sanmasıdır. Arada özgün, yaratıcı, eleştirel ve üreten öğretmenlere sonsuz teşekkürleri etmeden yazıyı sürdürmek haksızlık olur. Onlar hep vardı, var olacaklar.
Gelelim yapılandırmacılığın ne olduğuna: Yap, düşün, yorumla, eleştir, yeniden üret, uygula, taşın, sorguladır aslında. Süreçte öğrencinin etkin olduğu, süreçlerin bilincinde olduğu (metabiliş) ve sürdürmede kendi deneyimlerinden ve vargılarından hareket etme durumunda olduğu. Yapılandırmacılık ezberlenip sunulan değil, insan beynin özelliği olan sorgulama, merak, düşünme, birleştirme, ekleme, ayrıştırma, yıkma-üretme, kurgulama, uygulama… Bu kavramların insanı heyecanlandıran bir yönleri var. Geliştiren, mutlu eden yönleri.
İnsan doğasına uygun bir uygulamadır yapılandırmacılık. Algı açıcı ve ferahlatıcı. Şayet yapılandırmacı eğitimle eğitim yapan bir öğretmenseniz, sıcak kahvenizin buğusu sizi hoş ederken gözünüzün içi güler öğrencileriniz kendi kendilerine eğitip öğrenip gelişirken. Sürecin kendisi mükemmelken sonucun sonucuysa muazzamdır. Dilerim ki bu hepimizin başına gelir.
Şimdi gelelim gerçeğe:
!
Öğrenci merkezli eğitim dediğimiz şeyden ne anlıyoruz? İşin çoğu bu soruda biter. Hepimiz illa ki bir şey anlıyoruzdur. Ancak nasıl anlayıp nasıl uyguluyoruz? Türkiye’de on binlerce sınıf var. Bilimsel işlevsellik olarak tek tek hepsini gözlemleme ve değerlendirme olanağı yok. Bu yüzden örneklem üzerinden gidelim. Çoğumuz öğrenci merkezliyi şu şekilde anlıyoruz: Öğretmenin anlatması gereken ezber bir konu var (ki bu devirde bir noktadan sonra ezberin varlığı artık sistemi geri bırakmaya başlar) ve öğretmen “öğrencisini merkeze” almak için ona konuyu ezberlemesini ve arkadaşlarına sunmasını ister. Durum bu. İlkokuldan yükseköğretime kadar olan bu. Arada bir esnek süreçler olsa da bizim öğrenci merkezliden anladığımız bu: Ayakta dikilen ve herkesin gözünü diktiği bir öğrenci. Öğrenciniz sunumu mükemmel de yapsa, akan sular da dursa herkes alkışlasa da bunun ne bize, ne bilime ne de yarına katkısı var çünkü burada üretim yok, yaratıcılık yok, çağ atlama yok. Bu sadece, kendimizi kendimize bir şeyler yaptığımıza ikna etmek için yaptığımız şeyler. Bilerek ya da bilmeyerek (ama daha çok bilmeyerek).
Peki olması gereken ne?
Şu: Yapıalndırmacı eğitimde öğrencinin ulaştırılması gereken amaca öğrencinin bireysel ya da kollektif olarak kendi kendine varması sağlanır. Bir nevi düşe kalka felsefesi. Sabit bilgi bloklarından çok esnek, esnetilebilen, dönüşüp değişebilen, eklemeli, yeniden yaratımlı vb özelliklerle yola devam edilir. Öğrenci sorarak, sorgulayarak, eleştirerek, eleştirilerek, merak ederek, başının çaresine bakarak sürece devam eder ve süreç sonucunda hem amaca ulaşır, hem kendini deneyimlenmiş olur hem de zevk alır. Kendi kendine öğrenmenin zevki ve en önemlisi öğrenmeyi öğrenme aşaması! Günümüzün muazzam amacı: Öğrenmeyi öğrenme. Milyonlarca kitap, web sayfası, dergi, video, klasör, evrak, rapor, yazı, bilgi, belge arasından kendisi için gerekli olanı alma, kullanma ve geliştirme aşaması. Çok az bireyin ulaşabildiği dehşet iyi olma hali.
Öğretmenin görevi?
Burada başlıyor. Kendisini çok boyutlu düşünen ve gelişen öğrencilere rehber olabilecek düzeye gelmek için geliştirmesi gereken bir rehber… Bir mimarın, mühendisin, doktorun, fırıncının, botanikçinin, sprocunun, astronutun alanını kendisine gerekeni kadar bilmesi gereken birey. Buradan bakıldığında öğretmenin işi zor gibi. Ve aslında zor. Ama bunu kolaylaştırmışız:
Aç defteri, hazırla kalemi, başlık şu, yazalım, ezberleyelim, sınavda çıkacak, başarılar…
Bu yazıdan sonra yine eleştiri okları gelecektir. Normaldir. Ama normal olmayan bir şey varsa o da aslında hepimizin kendini geliştirme gereksinimini pek hissetmeyişimiz.
Maalesef.
Hiç kimse söyle ya da böyle aldığı dört yıllık eğitim sonunda verilen bir kağıt parçasının kendisine ömür boyu yeteceğini iddia edemez. Etmemeli. Günümüzde geçen her an hem her alanda yenilikler oluşuyorken fakültede ve öğretmenlik sınavlarında ezberlediğimiz ve işi yarar olanları bile sınıf ortamlarında pek kullanmadığımız bir durumda artık dönüşümü başlatmamız gerekiyor. Aynı gemideyiz. Canlıya, doğaya, yarına değer için.
Artı eksiyle, not korkusuyla, velini ararımla, sınav vardır diyelerle gelişemeyiz.
Sözün sonu: Yapılandırmacılığın ne olduğunu kavrayıp hiçbir bahaneye sığınmadan nitelikli bir şekilde uygulayabilirsek çok az istisna dışında sadece birkaç ayla gözlü görünür değişikliklere siz de şaşıracaksınız.
Sağlıcakla, umutla, emekle…
Aydın MERAL
24 Ocak 2018