Başlık, sınav oturumunu yöneten salon başkanının sınavı bitirme komutunun hemen ardından sınava katılan öğretmenin/lerin sınava katılanlara yaptığı çağrıya hitaben atılmıştır. Kalem ricası. Köy okulunda öğretmenim, kalemleri çocuklara alabilir miyim. … Eleştirilecek tarafı kuşkusuz bunu yapan öğretmenin üstüne titrediği öğrencileri için kalem toplaması değil. Sorun, bu gibi basitliklerin hala tekrarlanıyor olması. Sadaka kültürü. E hani nerede sizin KPSS kitaplarında ezberleyip uygulayamadığınız “balık tutmayı öğretme” şiarınız? Bu kadar giriftlik varken bir bu mu kaldı, diye diyebilirsiniz. Evet, bir bu kaldı. Eğitimcinin öğrenciyle aynı giyindiği, aynı sosyal medya kullanım niteliğinde gezindiği, aynı diziyi izleyip aynı alımlamayı yaptığı bir dönemde evet, bir bu sorun kaldı. Bir an önce eğitsel, sosyal, iletişimsel, bilimsel, …sel, …sel, …sel …. alanlarını güçlendirmesi gereken eğtimcilerin yukarıdaki gibi öğrenciye bilişsel olarak zerre katkısı olmayan alışkanlıklarını bırakması gerekir. Yahu bir kurşun kalem ne kadar ki zaten? Çözüm ne? Zihinsel değişim! Testsiz, sınavsız, zorlamasız, ezbersiz, kurssuz bir eğitim modeli. Yerine ne mi konulacak? Düşünme, düşündürme, yorumlama, yaratıcı, gözlemlemeci, üretimsel bir yapıdaki bir eğitim modeli. Kim mi yapacak? Bunu yapmayı bir türlü beceremeyenler! Sınav salonu kapılarında birkaç kuruşluk kalem için zamanı harcayanlar, zamanını daha nitelikli unsurlara ayırmaya başlamalı… Öyle fakülte diploması alıp öğretmenlik kalitesini ölçmeyen bir sınavla öğretmen olunamıyor. İyi de üniversitedeki eğitim kalitesiz, biz ne yapalım mi diyorsunuz? O zaman üniversite de değişmeli akademisyen de! Yarım yamalak tezlerle doktora yapanlar, intihal yapanlar, iki yüz yıllık köhne eğitim sistemlerini slayt sunumuyla anlatan üniversite hocaları da değişmeli, değiştirilmeli… Acilen… Ne mi olur yoksa? Facia! Bekleyip görmek daha da facia.
Aydın MERAL
7 Mayıs 2017