İstanbul selinin şimdiye değin başvurulan eğitim politikaları ve bu politikaların uygulanması ile ilgili olduğunu dile getirmek; ilkin uzak alanlar gibi gözükse de eğitimin, sonuçlar doğuran bir yapı olduğunu kabul ettiğimizde bu iki durum arasında bağlantı da sağlanmış olur.
Şehirciliğin temel oluşumunda: Kent yerleşimi, planı, mimari eğilimi, alt yapı birleşenleri, toprağın alt ve üst özellikleri ile göç hareketlerinin yönü ve şekli, yığılımsal özellikleri gibi iki farklı bileşenin birlikte işe koşulması gerekir. Bunların yerinde ve gerekli bilimsel bakışla işe koşulması durumunda sağlıklı fiziki şehir yapısının oluşturulması bir noktaya kadar sağlanabilir.
İstanbul selini incelediğimizde aşırı ve hızlı kentleşme, şehrin yeryüzü şekilleri dikkate alınmadan yapılan yapılaşma, doğal akışı kesilen dereler ve vadiler, denizle karanın arasına yol, duvar, sahil şeridi vb nedenlerle çekilen setler, karadaki suyun istenmeyen sonuçlar doğurmasına neden olmakta ve bu sorunlar can ve yüksek düzeyde ekonomik kayıplara yol açmaktadır.
Şimdi gelelim sel ile eğitimin ilişkisinin ne olduğuna: Eğitim; dün, bugün ve yarın diye bölümlediğimiz zaman tanımlamalarını eşgüdüm içinde değerlendirilip konum alması gerekli olan bir canlı yapıdır. Yani günümüzde bitkiden güneşten enerji elde etme düzeyine gelmişsek coğrafya derslerinde fosil yakıtları ezberletmenin yeri ve zamanı değildir denilebilir ya da mikro aletler artık tıpta insanın yerini almaya başlamışsa eğitim bakışında batıl inançların artık ortadan kaldırılması gibi.
İstanbul özeline dönecek olursak şehrin doğası ve kültürel/siyasi geçmesinden kopuk bir hantallaşmaya gittiği başta alan uzmanları ve siyasetçiler tarafından gündeme getirilen bir sorun. Bu sorunun ortaya çıkmasında başat sorunun rant olduğu dile getirilen bir sorun. Şimdi hemen bağlantı kurmaya çalışalım. Biz eğitim yaptığımız sınıflarda hep daha hırslı, arkadaşlarını geçen, en yüksek puanı çıkaran öğrenci istedik ve bunu yaparken de bu bireyi eşitlik, hak, doğaya saygı gibi insanî gereklileri yeterince veremedik. Bu öğrenciler büyüğüdüğünde hak hukuk ilkesini göz önünde bulundurmadan çalışma yaşamına giren bireyler oldu ve sonuç ranta da bulaşan eğilimlere sahip oldular.
Teknik ve bilimsel hareket eksikliği: İşin en can alıcı yönlerinden biri de budur. Alanda çalışan mühendis, mimar, şehir plancısı ve bağlama giren diğer bireylerin kendi alanlarının gerekliliklerini yerine getirememesi olarak bakabiliriz. Şehrin kurulmasında, gelişmesinde ve şekillenmesinde paydaşlardan biri olan bu disiplin alanlarının yeterli donanıma sahip olmamasının sonucu felaketler olması kaçınılmazdır.
Okulların yaratıcı, ön görüsü yüksek, okuryazar, eleştirel, yeteneği yükselten bireyler yetiştirmesi hemen tüm ülkelerin temel amacı ancak bunları yerine getirebilmek büyük çapta zihinsel ve ardından yöntemsel değişimler getirmesi gerekir.
Tepkisel davranan, sorunun yaşanmasından önce değil de sorun yaşanıp büyük acılar yaşandıktan sonra giderilmeye çalışılan sorunlar sadece üstünkörü yapılan operasyonlardır. Şu an eğitimizdeki sorun da bu. Ulusal çapta bir değişim, eleştirme ve tüm paydaşların yuvarlak masa etrafında toplanıp çözüm bulması gereken bir aşamaya geldik ve bunun artık ötelenmemesi gerekmektedir.
Aydın MERAL
18 Temmuz 2017