İlk kentler
M.Ö. 3700 yıllarına doğru toplumun zenginleşmesi ve gelişmesi şehirleri yarattı. Bu yeni şehir medeniyeti ikiye ayrılır: Önce Uruk, sonra da Cemdet Nasr yaşanmıştır. Şehirciliğin gelişmesiyle bina mimarisi de atılım yapmıştır.
Uruk gibi önemli ve gelişen bir şehirde tapmaklar, ortasında büyük bir mekân ve çevresinde odaları da içeren ev mimarisi tarzında inşa edilmeye başlandı. Sert kerpiçten duvarlar, büyük bir mozaik görüntüsünde duvara çakılmış koni biçimli çivilerden oluşan renkli geometrik bezemeler, nişler, duvar içine yerleştirilen dikdörtgen sütunlar o dönemden geleceğe mimari miras olarak kalmıştır. Genellikle bir taraça üzerine inşa edilen bu tapmaklar, aynı zamanda yönetici-tanrının J evi ve bir şefin idaresindeki yönetim binasıdır. Şehrin kralı, ayinlerde başrahipti.
Toplum örgütlenmesi karmaşıklaşmıştı. Mimarlık ve tarla sulama işlemleri gittikçe büyüyerek hemen koordine edilmesi gerekli bir hal almaya başlamıştı. Kralın tayin ettiği yöneticilerin idaresi altında yeni meslekler ortaya çıkıyordu. Böylece, büyük binalar inşa edenler, sulama kanalları kazan insanlarla kendilerini aym görmemeye başladılar. Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgeye (Doğu Anadolu Bölgesi’nden doğup Basra Körfezi’ne dökülürler) ‘Mezopotamya” denirdi. Bu bölgede zihinleri en fazla uğraştıran ve kaygılandıran konu sulama kanalları sorunuydu. Çünkü Dicle ve Fırat düzensiz su seviyesi ile kalabalıklaşmakta olan bir toplumun ürünleri için yeteri kadar verimli değildiler.
Mesleklerde uzmanlaşmaya gidilmesi, Doğu ülkeleri ve Mısır’la Mezopotamyalılar arasında ticari değiş tokuşu sağlamıştır. Bütün bu faaliyetlerin düzenli olarak yönlendirilebilmesi için M.Ö. 3300’den itibaren önce muhasebeyi sonra da parayı buldular. Bu, büyük icatla çağıydı: Bakır eritme ve dökme teknikleri, tekerlek ve heykeltıraşçılığın ortaya çıkışı gibi. Bir kez kullanılabilen küçük, rulo biçimindeki taşa oyulmuş silindir mühür boyuna asılırdı. Kilim üzerinde yuvarlandığı zaman görülecek olan şekiller silindirin tüm yüzeyine çizilir ve [basılırdı. Böylece yönetim, sayımların doğruluğunu garantilemek için depoları ve vazoları damgalayabiliyordu. Günlük yaşamdan sahneler bu silindirlerin üzerine işlenirdi. Bunlar günümüz arkeologları için son derece değerli belgelerdir.