Füzeler Ve Bombardıman Uçakları
ATOM BOMBALARINI taşıyarak, emin ve isabetli bir şekilde fırlatacak taşıyıcılar olmasaydı, bunların silah olarak pek fazla bir önemi kalmazdı. Bu yüzden taşıyıcılar kısa sürede nükleer stratejilerin en önemli ö-ğesi durumuna geldiler. Bunların üstün teknolojik niteliklerinin artması, caydırıcı kuvvetlerin kullanımına ilişkin doktrinleri belirledi ve stratejik silahlanma yarışının başlıca itici gücü oldu.
Atom bombası taşıyan ilk araç, 6 ağustos 19497da Hiroşima’yı bombalayan Enola Gay adlı Amerikan B-29 bombardıman uçağıydı. Nükleer çağın ilk 20 yılında, uzun menzilli bombardıman uçakları nükleer başlıklar taşıyabilen tek araç olarak kalacaktı. Bu alanda ABD, SSCB karşısında her zaman kayda değer bir üstünlüğe -nitel ve nicel-sahip oldu; bu üstünlük özellikle, 1950’li yılların ortasında hizmete sokulan Amerikan dev B-52 uçaklarından kaynaklanıyordu. Sovyetlerse 1970’li yılların sonuna kadar, pek fazla gelişmemiş olan Tu-95 Bear (pervaneli) ve Mya-4 Bisonlar ile yetinmek durumunda kalacaktı. İki süper güç, nükleer silah taşıyabilecek daha kısa menzilli uçaklara da sahipti. Avrupa’da üslenmiş olan Amerikan uçakları Sovyet topraklarına erişebilirken, tersi mümkün değildi.
Bu ilk dönemde, ABD ve SSCB uzmanları, Almanların İkinci Dünya Savaşı’ndaki deneyiminden yola çıkarak, çeşitli füzeler geliştirme girişiminde bulundular. İki süper güç 1950’li yıllar boyunca, bazıları gemilerden de fırlatılabilen Cruise güdümlü (Amerika Birleşik Devletleri’nde Snark, Regulus veya Mace, SSCB’de SS-N-2 ve SS-N-3) füzeleri üzerinde araştırmalar yürüttüler. Bununla birlikte o dönemin teknolojisi bunların güvenilir silahlar durumuna getirilmesine yetecek kadar ileri değildi.
Amerikalıların 19401ı yılların sonundan itibaren geliştirdikleri füze-savar nükleer füze programı da benzer bir engelle karşılaştı.
Kıtalararası balistik füzelerse (Inter-continental Ballistic Missik, İCBM) daha talihliydi. Karadan (İCBM) veya deni-zaltılardan fırlatılan stratejik füzeler {Submarine Launched Ballistic Missik, SLBM), 19501i yılların sonundan itibaren nükleer silah donanımlarının en ö-nemli bileşeni durumuna geldi. Bombardıman uçakları, İCBMler ve SLBM’ler büyük güçlerin elindeki stratejik silah « üçlüsü »nü oluşturuyordu. Ama, nükleer güçlerin her biri, savaş a-lanında kullanılacak nükleer silahlar da (toplar, kısa ve orta menzilli nükleer füzeler, atom mayınları) geliştirmişti. Bugün, birkaç metrelik bir sapmayla atışlar yapılmasına imkân veren Cruise güdümlü füzeleri, taşıyıcılar alanını altüst etmektedir.
« Akıllı» Füzeler
Cruise güdümlü füzeler klasik füzelerden daha yavaş olmasına rağmen, ateşlemede nerdeyse mutlak bir isabet şansı elde edilmesini sağlamaktadır; binlerce kilometrelik bir menzilde bir kaç metrelik hata ihtimali. İlci süper güç 1950’lerden itibaren bu tür füzeleri geliştirmeyi denedi, ama o dönemde teknoloji henüz gelişiminin başlangıcında bulunduğundan, bu programlar başarısızlıkla sonuçlanmıştı. İletişim ve seyirde kullanılan uyduların yanı sıra, bilişim ve optikteki minyatürleşmeyle birlikte Cruise güdümlü füzeler gerçekleşebilir bir silah durumuna geldi. Yörüngedeki radyo işaretleri ve üzerinden geçilecek arazinin özel Üderinin elektronik bir belleğe yüklenmesi, gerçekten de son derece hassas bir yönlendirmeyi sağlamaktadır. Cruise güdümlü füzeler göreli yavaşlıkları -bu özellikleri sayesinde çok alçaktan uçabilir- ve boyutlarının küçüklüğü sayesinde genellikle radarlardan kurtulabilmektedir. Kolaylıkla taşınabilir olduğundan uçaklardan, gemilerden veya kara üslerinden fırlatılabilir. Üstelik, isabet kabiliyetleri nedeniyle daha fazla sayıda hedef için, nükleer başlıklar yerine klasik patlayıcı başlıkların kullanılması söz konusu olabilir.
Askerî açıdan ilgi çekici olan bu esneklik, silahlanmanın denetiminde sorun yaratmaya başlamıştır. Böylesine küçük silahların stokları ve yayılması nasıl denetlenecektir? Bir Cruise güdümlü füze, klasik bir füzeden nasıl ayırt edilecektir? Bu sorular, stratejik silahların indirimi konusundaki anlaşmaların ö-nündeki en büyük engellerden birini oluştura gelmiştir.