Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendisi¬ne mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.
Tabiî Bir Vasıta
Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıtadır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini, hükümlerini birbirlerine nakletmek, meramlarını birbirlerine anlatmak için dil denilen vasıtaya baş vururlar. Fa¬kat dil insanların kullandığı her hangi bir vasıtaya benzemez. Onun vasıtalığı sadece anlaşmayı temin etmesi bakımındandır. Fertler ve nesiller arasın¬da anlaşma vasıtası olarak iş görür. Fakat bu işi görürken daima müstakil bir hüviyete sahiptir. İnsanlar ona istedikleri gibi hükmedemezler. Onu ol¬duğu gibi kabul etmeğe, onu bir vasıta olarak kullanırken onun hususiyet¬lerine dikkat etmeğe, onun tabiatine uymağa mecburdurlar. Çünkü dil sunî bir vasıta, maddî bir vasıta, bir âlet değildir. O tabiî bir vasıtadır. Vasıta va¬zifesi görür, fakat tabiî bir varlığı vardır. Dil bu bakımdan canlı bir vasıtaya benzer. Meselâ at da bir vasıtadır, otomobil de bir vasıtadır. Fakat insan otomobile istediği şekilde hükmedebilir, at karşısında ise ancak onun tabiatına uygun hareket etmek zorundadır. Otomobile istediği şekli verir, onun bi¬çimini istediği şekle sokar, onu istediği gibi kullanır, isterse uçuruma sevk edebilir. Fakat atın biçimini değiştiremez, onu istediği gibi kullanamaz, istedi¬ği yere sevk edemez. Başını kesseniz ata korktuğu yerde bir adım artıramaz¬sınız. İşte dilin vasıtalığı böyle bir vasıtalıktır, atın vasıtalığı gibidir. Anlaş-mayı sağlamak bakımından bir vasıta gibi iş görür, fakat tabiî bir varlığa sahiptir.
Canlı Bir Varlık
Tabiî bir varlık olan dilin kendisine mahsus bir takım kanunları vardır. Bunlar dil kaideleridir. Dil kaideleri dilin yapısına hâkim olan, dilin bünyesinden ve temayüllerinden doğmuş bulunan bir takım prensipleridir. Bunlar dille birlikte mevcut olup onun yapısının hususiyetlerini ifade eder¬ler, temayüllerinin istikametlerini gösterirler. Dil canlı bir varlıktır. Zaman zaman bir takım değişiklikler, kendi bünyesinden doğan çeşitli sebeplerle bazı gelişmeler gösterir. Bu değişiklikler ve gelişmeler ona, uzun tarihi boyunca, daima serpilen ve zaman içinde akıp gelen bir manzara verirler. Bu yüzden dilin tarihinde bir takım merhaleler, bir takım gelişme safhaları göze çarpar. Fakat bütün bu değişiklikler ve gelişmeler dil kaideleri çerçevesinde cereyan ederler. Dile yeni kelimeler kazandırmak için dışarıdan yapılacak müdahalelerin de daima bu kaideler çerçevesinde olması gerekir. Kendi kanunlarına aykırı zorlamaları dil hiç bir zaman benimsemez. Canlı bir varlık olarak yapısı, fertlerin ve cemiyetlerin istedikleri şekilde karışmalarına müsait değildir. Onun fertlere ve cemiyetlere tâbi olmayan bir nizamı vardır, Bu nizamı meydana getiren şey kendi kanunları, kendi kaideleridir. Bu kai¬deler dışına çıkacak bir müdahale dile hiç bir şey kazandırmaz. Dil ancak kendi bünyesine uygun normal bir müdahaleyi kabul eder. Normal bir müdahale ise sadece dilin tabiî gelişme yolunu açık tutmaktır. Yani dışarıdan dile, ancak, dilin tabiî gelişmesini önleyen bir durum varsa, müdahale edilmelidir. Zira bazen bünyesini saran yabancı unsurlar, zararlı otlar gibi, dilin tabiî gelişmesine engel olurlar. Böyle durumlarda dilin tabiî gelişme yolunu açık tutmak için yabancı unsurları temizlemek üzere dile dışarıdan yardım etmek mümkündür ve lâzımdır. Böyle bir yardım ise ancak dile kendi kai¬deleri içinde kalarak yanaşmak şartı ile faydalı olabiliri çünkü dil kendi ka-nunları, kendi kaideleri içinde gelişen canlı bir varlıktır.
Gizli Antlaşmalar Sistemi
Dil bir gizli antlaşmalar sistemidir. Canlı ve cansız varlıkları, mefhum¬ları, hareketleri karşılayan kelimeler üzerinde, kelimelerin birbirleri münasebetleri ve fikirleri anlatmak için yapılan kelime sırası üzerinde bir cemiyetin, bir kavmin, bir milletin bütün fertleri gizli anlaşmalar, gizli sözleş-meler yapmış durumdadırlar. Bu suretle bir cemiyetin bütün fertleri bir var¬lığı hep ayni kelime ile karşılarlar. Meselâ bütün Türkler bildiğimiz sert cis¬me taş, suya su, ışığa ışık demek için âdeta gözlemişlerdir. Bu sözleşmeyi, bu gizli anlaşmayı her cemiyet, her kavim ayrı bir şekilde yapmış, böylece her kavmin ayrı bir dili olmuştur. Ayni bir varlığa Türkler taş, Farslar seng, Araplar hacer demişlerdir. Ayni duygu ve düşünceleri anlatmak için kelime¬lerin münasebeti ve sıralanışı da bu kavimlerde başka başkadır. Çünkü her kavmin ayrı bir gizli antlaşmalar sistemi vardır. Bir kavmin bütün fertleri arasında mevcut olan bu gizli anlaşma ve sözleşmelerin temeli bilinmeyen zamanlarda atılmıştır. Dil insanla birlikte var ola geldiğine göre bu gizli an¬laşmaların kökleri ilk insanlara kadar gider. Yalnız, bu gizli anlaşmaların doğuşu ve mahiyeti bilinmemektedir. Varlıkların ve hareketlerin sözlerle kar¬şılanışı gibi bu karşılayışın ayrı kavimlere göre farklı oluşunun da sebepleri ve mahiyeti meçhulümüzdür. Bu hususta mevcut kanaat dillerin doğuşunda tabiattaki sesleri taklidin mühim bir yeri olduğu merkezindedir. Bugün her dilde ses taklidinden doğdukları açık olan bazı kelimeler de mevcuttur. Fa¬kat böyle bir kaç istisna dışında büyük kelime kütlelerinin her hangi bir ses taklidi izi taşımadıkları da muhakkaktır.
İçtimaî Ve Milli Müessese
Dil içtimaî bir müessesedir. Fertlerin üstünde, bütün bir cemiyetin ma¬lı olan ve bütün bir cemiyeti içine alan kuvvetli bir müessesedir. Cemiyetle¬rin en büyük dayanağı dildir. Bir cemiyeti ayakta tutan, bir cemiyetin var¬lığını sağlayan, devam ettiren, bir cemiyette sarsılmaz bir birlik yaratan mü-essese olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bu bakımdan dil milleti teşkil eden unsurların başında gelir. Bir milleti, bir kavmi bazen tek başına ayakta tutar, millî benliği muhafaza ederek, onu yok olmaktan, eriyip başkalaşmak tan kurtarır. Demek ki dil bir milletin en büyük millî müessesesidir. Bu iç¬timaî ve millî müessesenin malzemesi ise seslerdir, yapısı seslerden örülmüş¬tür. Sesler yan yana gelerek kelimeleri ve kelime dizilerini meydana getirir¬ler. O halde dil seslerden yapılmış bir bina, seslerden kurulmuş bir yapı, bü¬yük bir sesler sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.
Prof. Dr. Muharrem Ergin – Türk Dil Bilgisi