Benin Sanatı
Eski Benin Krallığı’na (günümüzde Nijerya; Benin adı, 1975’te Dahomey Cumhuriyeti tarafından benimsenmiştir) özgü sanat.
Yöreye ilk ayak basan Portekizlilerin kentleşmeye geçecek kadar gelişmiş bir uygarlıkla karşılaştıkları Benin’de, 1897’de İngiliz Rawland-son’un yönettiği bir keşif seferinde, Benin kentinde (günümüze yıkıntıları bile kalmamıştır) bir maden çağı sanatının izleri ortaya çıkarılmıştır. Yörede geliştirilen heykel sanatını yaratan kuyumcular, Afrika’nın ve dünyanın ilk heykelcileri arasında yer alırlar. Daha çok hükümdar (Oba) ve ailesinin övülmesi ile tanıtılması amacıyla yapılmış tunç ve fildişi heykelciklere dayanan bu saray sanatçıları küçük masklar, bilezikler, heykel-portreler, doğal büyüklükte insan başları, Oba’nın yiğitliklerini anlatan öykülü levhalar, erimiş bal-mumuna dökülmüş ve elde işlenmiş tunçtan horoz ve leoparlar yapmışlardır. Söz konusu sanatın geçirdiği evrim, Benin krallarının tahta çıkış sırası bilindiği için, tarihsel olaylara dayandırılarak kesin biçimde saptanmıştır.: Benin’de bu tekniğin incelikleri, Benin kralına bağımlı komşu Yoruba Krallığının kutsal kenti İfe’den gelme tunç işleyen sanatçılar tarafından öğretiliyor, en usta kuyumculara soyluluk unvanları veriliyordu; atölyeler saray surlarının içinde yer almaktaydı (îfe kenti dışında Afrika’nın başka hiçbir yerinde tanınmayan bu sanatın, bütünüyle Benin Krallığı zanaatçılarının ürünü olduğu ortaya konmuştur).
En eski dönemlerde, Ife üslubunun etkileri oldukça güçlüdür ve yalnızca oyulmuş tunçtan büyük çanlar, kesin olarak Benin’e mal edilebilir. İncelikle işlenmiş büyük portreler 1350-1500 yıllarından kalmadır. Benin sanatı en parlak dönemini XVL-XVTL yüzyıllarda yaşamıştır: Savaşlardaki kahramanlıkları, saray yaşanandan sahneleri gösteren levhalar; baş heykelleri; borazancılar; atlı soylular; ellerinde silahlarla Avrupalılar; vb. XVIII. Yy’daysa Benin sanatının çöküş dönemi başlamış, ayrıntılarla yüklenen üslup, etkililiğini yitirmiştir. Daha da önemlisi, ülke yoksulla-şıp dışardan tunç getirilemeyince sanatçıların ağaç üstüne tunç saç uygulama tekniğine yönelmeleriyle heykel sanatı yozlaşmaya başlamış, en özgün yanım oluşturan tarihsel olayların anlatıldığı levhalar zamânla ortadan kalkmıştır. XIX. yy’da yalnızca fildişi heykeişciliği varlığını sürdür müş, bir süre sonra tuncun yerini bütünüyle ağaç almıştır.